Toplumsal çöküntü
Toplumumuzu bugün derinden yaralayan ve sarsan çok önemli, temel bir sorun var. Bu sorun; toplumdaki ahlaki çöküştür. Nasıl ki maddi midemizi çeşit çeşit leziz gıdalar besliyorsa manevi dünyamızı da ahlaki değerler besler. Ahlaki değerler, bireyi ve toplumu ayakta tutar, her türlü hastalıktan , kötülüklerden korur. Ahlaki çöküntü günümüzde malesef hız kazanmış durumdadır. Bugün malesef devleti yönetenlerden tutun da sanat ve kültür insanlarından düşünce erbablarına hatta sokaktaki sıradan vatandaşlara kadar birçok kimsenin inandıkları ile yaşadıkları arasında büyük çelişkiler bulunmaktadır. Devleti yönetenlerin , kurumların başında bulunanların , sivil yöneticilerin haktan hukuktan , ahlaki ve vicdani değerlerden uzaklaşmaları bütün kötülüklerin kapılarını aralar ve cemiyetin bütün katmanlarına dalga dalga yayılır.
Fert, cemiyet ve insanlanlık için kötü olan , milletlerin ve tüm insanlık aleminin huzurunu kaçıran; esrar eroin, uyuşturucu, alkol-kumar ve fuhuş sektörü artması ; rüşvet , adaletsizlik, kayırmacılık , irtikap , yolsuzluk , riyakarlık , nüfuz kullanımının yaygınlaşması toplumda ahlaki bir çöküş döneminin başladığının ifadesidir. Ferdi ve genel ahlaki değer ölçülerinin iflası neticesinde ; ahlaksızlığın , adaletsizliğin , riyakarlığın , sahteci inanç, düşünce ve söylemlerin getirdiği manevi ve sosyal huzursuzluk tüm toplumu huzursuz ederek insanlığı tehdit eder hale gelir. Ahlaki çöküşün neticesinde ; toplumsal hoşgörünün , sevginin , saygının , itidalin yerini kin ve nefret ve gerilimler alır. Siyasi, ticari , kültürel ve toplumsal erdemler bugün olduğu gibi bir bir kaybolur. Bu hal bir milletin iflası ve çöküşü demektir.
İçinde yaşadığımız toplumdaki sosyal, ekonomik ve kültürel problemlerin temel nedeni; kirlenmiş bir ahlaki çevrede yaşıyor olmamızdan kaynaklanmaktadır. Toplumu çepeçevre saran bu ahlaki çöküntü; gerçek dinden uzak, hiçbir ahlaki ve etik değeri olmayan, hiçbir şeye samiyetle inanmayan, kimseyi umursamayan, sadece kendini düşünen bir toplumsal yapı oluşmasına neden olmuştur. Dürüstlük, saygı, sevgi, hakkaniyet, kul Hakkı, dostluk, yardımseverlik, şefkat, merhamet, alçakgönüllülük gibi imani , insani , sosyal , ahlaki kavramlar anlamını ve önemini yitirmiştir. Ahlaki çöküntünün temelinde yatan neden, bireylerin ve toplumun , kendilerini ayakta tutan her türlü değerlerini kaybetmeleri ve Kurani – Peygamberi dinden ve ahlaki normlardan uzaklaşmalarıdır.
Manevi , ahlaki ve töresel değerlerini kaybeden insanlar, dünyayı sadece kendilerinin yaşayabilecekleri yer olarak görürler ve dünyada kendileri için çıkar sağlamaya, kendi arzu ve isteklerini tatmin etmeye, hiçbir ölçü tanımadan mala mülke , makam mevkiye ve statüye sahip olmaya çalışırlar. Böyle yaparak ; ben merkezci bir tavır sergileyerek bencil davranırlar, başkalarını düşünmezler . İnsana ve topluma dair hiçbir değer onlar için önemli değildir. Bu sorumsuzlukları da sadece kendilerine değil, çevrelerindeki insanlara da zarar verir.
Ahlaki değerlerin kendileri için hiçbir yarar sağlamayacağını düşünen ve sadece kendi ikballeri için yaşayan bu insanlar, ahlaklı kimseleri ise ‘saf’ insanlar olarak değerlendirirler. Bu tip kimselerin yaşam felsefeleri sadece kendilerini besler. Çıkarları uğruna güçlü olanın zayıf olanı ezmesi, insanlara zulmetmesi üzerine kurulu çarpık bir yaşam felsefesidir bu. Bu tür insanlar hesap gününü yok saydıkları veya iman- ı Kamil ölçüsünde inanmadıkları için de ahlaksızlık ve zulüm konusunda hiçbir sınır tanımazlar. Kendi sapık ve karanlık yollarına başkalarını da sürüklemekten geri kalmazlar. Hedeflerine ulaşmak , isteklerine kavuşmak için her türlü imkânlarını da seferber ederler. Kendi ahlaksızlıklarını da güzel ve süslü göstermeye çalışırlar ki bu sayede yaptıklarının yanlış olmadığını ve kendi yollarının doğru olduğunu bilinçaltından yaymak isterler. Hem kendilerini hem de peşlerinden sürükledikleri insanların dünya ve ahiret hayatlarını zayi ederler.
Ahlaki değerlerin yitirildiği , manevi çöküntünün had safhaya ulaştığı , adaletsizliğin adalet gibi telakki edildiği bir toplumda , kadına şiddetin, güçlünün zayıfı ezmesinin , adaletsizliğin , hukuk tanımazlığın , servet hırsının , rüşvetin , saygısızlığın , sevgisizliğin ve her türlü sapkınlığın , edepsizliğin , hayasızsızlığın yaygınlaşması ise çok normaldir. Bu şaşılması ve yadırganması gereken bir durum değildir.
İnsan olma erdemlerinin öldürüldüğü , cemiyet hayatını kemiren toplumsal erdemlerin hercü merc olduğu bir toplumda, bireylerin ahlaksızlığa meyletmesi, hastalıklı ve marazlı bir toplumsal yapı beklenen bir sonuçtur. Devlet dahi kumarı teşvik ediyorsa, rüşvete ve kayırmacılığa ses çıkarmıyorsa, fuhşa göz yumuyorsa, adaleti tesis etmiyorsa , imani , insani , sosyal ve kültürel değerlerin içinin boşalmasından rahatsızlık duymuyorsa halkın ahlaksızlığa sürüklenmesi yadırganacak bir durum değildir. İçine düştüğümüz ahlaki ve sosyal buhranın sebebi insanların milli – manevi, etik , töresel her türlü kıymetinden uzaklaşması, bu değerlerine karşı samimiyetsizleşmesi , hedeflediği çıkarları ve tulu emelleri uğruna kutsallarını dahi alet etmesi neticesinde ortaya çıkan zihinsel ve ruhsal bir yozlaşma ve kirlenmedir. Daha da tehlikeli olan yapılan ahlaksızlığın ve sapkınlıkların insanlara normalmiş gibi gösterilmeye çalışılması ; daha da kahredici olan ise insanların ve toplumun dün karşı çıktıkları eylemleri normalmiş gibi karşılamaya başlamasıdır.
Netice itibariyle bir toplum, sosyal , hukuki , imani, vicdani ve ahlaki değerlerinden uzaklaşıyorsa veya bu değerlere sahipmiş gibi görünerek söz konusu değerlere ters düşen bir yaşam biçimi sergiliyorsa , hayat felsefesi kurgulamışsa o toplumun özü çürümeye başlamış demektir.
İbrahim ALAGÖZ
BBP MKYK ÜYESİ