Site Rengi

DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Malatya °C

Arslan Bulut ; Türkiye’de Tarikat ve Cemaatlerin Çoğu, Devleti ve İktidarı Ele Geçirmeye Çalışıyor

Arslan Bulut ; Türkiye’de Tarikat ve Cemaatlerin Çoğu, Devleti ve İktidarı Ele Geçirmeye Çalışıyor
03.12.2024
26
A+
A-

Arslan Bulut ; Türkiye’de tarikat ve cemaatlerin çoğu, devleti ve iktidarı ele geçirmek  için  çabalıyor.

Bugün, Türkiye’de tarikat ve cemaatlerin çoğu, devleti ele geçirmiş olan büyük sermaye sınıfına girebilmek amacıyla, dini inançlarını istismar ederek halktan para toplamak, bu sayede yeni bir sınıf oluşturmak ve yönetime ortak olmak ve fırsat bulursa iktidarı ele geçirmek için çabalıyor.

“Müslüman mintanı giymiş” terör örgütleri!

Halep’i işgal eden HTŞ adlı örgütün, CIA tasarımı olan El Kaide ve IŞİD markalarının yıpranması üzerine El Kaide ve IŞİD artıklarının İdlib’de korunma altına alınarak geliştirildiği, bütün devletler tarafından bilinmektedir.

Tarikat ve cemaat yapılanmalarının Osmanlı devletinin çöküşünü hızlandırmak için İngiltere tarafından kullanıldığı yaygın bir kanaattir. Öyle ki, İstiklâl Savaşı’nın kazanılmasında büyük rolü olan Kâzım Karabekir Paşa, bu tür tarikat ve cemaatler veya liderleri için “Öyle puslu ki hava; şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor” tanımlaması yapmıştır.

Kâzım Karabekir Paşa’nın bu sözü, 1918’de Arabistanlı Lawrence, Müslüman-Arap kıyafetiyle fotoğraf çektirince söylediği rivayet edilir ama esas olarak millî mücadeleye karşı faaliyet yürütenleri kastettiği kesindir.

Günümüzde ise İslam şapkası altında faaliyet gösteren ve terör üreten veya Irak ve Türkiye’de olduğu gibi devlete nüfuz eden Kesnizani ve FETÖ gibi tarikat veya cemaatler, İngiltere-ABD ortak yapımdır. Bu yapılanmaların fikri alt yapısını İngiltere oluşturmakta, askerî eğitim ve silah desteğini ise ABD veya müttefikleri vermektedir.

Bütün bu istihbarat faaliyetlerinin temelinde İngiliz düşünür ve istihbarat görevlisi Toynbee’nin “İslâm’ı İslâm’la vurmak” dediği strateji vardır.

***

Tarikatlar, cemaatler, vakıflar… Tarih boyunca, bu şapkalar altında örgütlenen ve ekonomik güç kazandıktan sonra siyasi güç de elde eden; bu güçle, içinde bulundukları toplumları çekip çevirmeye, insanların sadece inançlarını değil her türlü davranış sınırlarını da belirleyen bu kurumların sırrı nedir? Sadece İslam dinine mensup toplumlarda değil, diğer dinlerde de benzerleri bulunan bu yapılanmaların asıl itici gücü nedir?

Bu soruların cevabını isterseniz birlikte bulalım. Adı geçen kurumları dokunulmaz, tartışılmaz sayanlar hatta inancın gereği kabul edenler, bu incelemeyi hiç okumasın. Maksadım, her türlü ön yargıyı bir kenara bırakmaya gayret ederek sadece gerçekleri ortaya çıkarmaktır.

***

Öncelikle belirteyim ki konuya İslâm dini açısından bakılırsa, dinin temeli olan Kur’an’da Allah’a ulaşmak için evliya veya şeyh denilen bazı özel insanların yetkili kılındığına dair hiçbir ayet yoktur. Kur’an’a göre İslam peygamberi, Kur’an’ı tebliğ etmekle görevliydi; herkesin kendine göre bir din algısı oluşturup, bunu Allah’a ulaşan yol olarak göstermesini onaylamakla değil…

Bu sözlerle, İslam tarihinde, tarikatların toplum içindeki etkilerini yok saymaya çalışmıyorum… Fakat sonradan ortaya çıkan bütün tarikatların, silsile yoluyla Türk-İslam tarihinde etkili olan Nakşibendilik, Bektaşilik, Kadirilik gibi ana tarikatlara dayandırıldığı da bir gerçektir. Öyleyse, bu yapılanmaların tarihî alt yapısını da incelemek gerekir.

Hasan Sabbah’tan günümüze kadar özellikle Hurufileri, Kadızadeleri hatırlayalım ve Osmanlı’nın son döneminde tarikatların oynadığı rolleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarındaki isyanların bastırılmasını, yeniden örgütlenmelerini ve tarihtekinden daha büyük bir rol üstlenerek darbe girişiminde bulunabilecek kadar büyük güce ulaşmalarını, Afganistan’daki Taliban’ı, Suudi Arabistan’ın Vehabiliğini ve onu da bırakarak, başka bir yola çıkmasını, Irak ve Suriye’de sayısı belirsiz silahlı silahsız dinî örgütleri, ayrıca İslam dinini ve medeniyetini terörle özdeşleştirmek için Batılı istihbarat servislerinin kurduğu ve yönettiği Taliban, El Kaide, IŞİD, HTŞ gibi örgütleri gözümüzün önüne getirelim…

Bunlara ek olarak, kısaca Hristiyanlık ve Yahudilik temelinde gelişen Evangelizm gibi mezhepleri veya Opus Dei gibi tarikatları inceleyelim… “Tanrı’yı Kıyamete zorlamak” gibi saçmalıkların, nasıl olup da dünyayı etkilediğini görelim… Moon tarikatına bakalım… Sonunda bir karara varalım…

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/tarih-boyunca-tarikat-ve-cemaatler-2-865076h.htm

Şeyhlerin, eski Mısır rahiplerinden farkı yok!

Tarihin ilk devirlerinden beri liderlik, en zeki, en savaşçı kişiler tarafından üstlenilse de toplumsal hayatı herkesin uyacağı kurallara bağlayabilmek için hukuktan önce inançlar kullanılmıştır. Hukuk, bu inançlara göre şekillenmiştir. Roma Hukuku ise bütün bu tecrübelerin üzerine, dinden bağımsız olarak geliştirilmiş ve bugün dünyanın çok büyük bölümünde uygulanan hukuk sistemlerinin alt yapısını oluşturmuştur.

İlkel dönemlerde kabile liderleri, inanç önderlerini hep yanlarında tutmuş, yani toplumsal hayatı o günkü inançlara göre birlikte kurgulamışlardır…

Din adamları, rahipler, şamanlar, başlangıçta totemlerle temsil edilen “tanrının sözcüleri” olarak faaliyet göstermişlerdir. Daha sonra bazı insanlar, kendilerini Firavunlar veya onlardan esinlenen Zeus gibi Tanrı/Allah ilan etmeye başlamış, sonra da meselâ Tevrat’ta anlatıldığı gibi bir siyah perdenin arkasından, Allah için kesilen kurban etlerinin en iyi taraflarının kendisine getirilmesini istemeye başlamıştır!

Tabii, istekler sadece kurban etiyle kalmayacaktı…

***

Yahudilik, Hristiyanlık veya İslam dini temelinde kurulan bütün tarikatlarda, Mısır etkileri vardır. Eski Mısır’ın da İran, Hindistan veya Uzak Doğu etkisinde kaldığına dair tespitler vardır.

Öyle ki bugün bile Fener Rum Patriği Bartholomeos, ayinlere “çift başlı yılan” başlıklı bir asa ile katılmaktadır. Çift başlı yılan, eski Yunan heykellerinde Zeus’un oğlu Hermes’in elinde de vardır! Türkiye’de bazı eski kiliselerin giriş kapılarında çift başlı yılan sembolüne rastlanır. Murat Acı, bu sembolün Altay Türklerine ait olduğunu, ejderi temsil ettiğini yazmıştır.

Milattan önce beşinci yüzyılda yaşamış ve bugünkü Türkiye, Balkanlar, Kafkaslar, Karadeniz’in kuzeyi, Suriye, Mısır, Libya ve İtalya coğrafyasında geziler yapan ve notlar alan Herodot, “Yunan tanrılarının hepsi, Mısır’dan isim değişikliği ile alınarak Yunan halkına kabul ettirilmiştir, kendisini Tanrı gibi gösteren insanlar, gerçekte bunu diğer insanlar üzerinde hâkimiyet kurmak için yapmış ve taraftar toplamıştır” diye yazmıştır.

Herodot, “Atina’da, yanında güzel bir kadınla beraber altın ve gümüş süslemelerle işlenmiş elbiseler giyerek aynı şekilde süslenmiş atlı bir arabaya binip ana caddeden bir aşağı bir yukarı geçmek, Tanrı sayılmak için yeterlidir. İnsanlar, bunların tanrı olmadığını bilir ama çıkar edinmek için onların peşinden gider” demiştir.

Bugün de insanlar, eski Mısır veya eski Yunan tanrılarına tapar gibi, hâlâ şeyhlerin, dervişlerin, seyitlerin, dedelerin, babaların peşinden gitmiyor mu?

Atina’nın taklit ettiği Mısır’da Firavunlar da tanrılık iddiasındaydı. Milattan önce 15’inci yüzyıl sonunda, Kral 4’üncü Amenhotep Amon, adını Akhenaton olarak değiştirdi ve başta Amon Ra olmak üzere Mısır tanrılarının tamamını reddetti, kanun çıkararak, herkesin tek tanrı olarak Aton’a ibadet edilmesini emretti.

Akhenaton, devleti ve halkı rahiplerin sömürüsünden kurtarmak için eski Mısır tanrılarına inanmayı, sihir ve büyüyü yasakladı, tapınakları kapattı, Amon rahiplerinin görevine son verdi ama o öldükten sonra eski düzene geri dönüldü.

***

Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi üç büyük din, tanrılık iddiasında olan veya putlara temsil ettirdikleri tanrılara ulaşmayı kendi tekelinde tutan insanların, halkı bu yolla yönetmesi ve sömürmesini sona erdiremedi.

Yahudiler, dini sadece kendi ırklarına has kıldı, Hristiyanlar, İsa’yı tanrının oğlu olarak kabul etti. İsa’yı temsil eden rahipler de Mısır rahiplerinin yerini aldı…

İslam’da ise ruhbanlık, “Allah’a şirk koşmak” olarak vaaz edildi ama buna rağmen İslam adına, hatta Allah adına hareket edenler, Mısır rahipleri veya eski Yunan’daki “insan tanrılar” gibi her devirde faaliyetlerine devam etti.

Son dönemlerde, kiliselerde, tapınaklarda veya sözde İslami vakıfların kurslarında, yurtlarında, yoğun olarak çocuk tecavüzleri ortaya çıkmaya başladı!

Türkiye’de tarikat ve cemaatlerin çoğu, devleti ve iktidarı ele geçirmek  için  çabalıyor

Bugün, Türkiye’de tarikat ve cemaatlerin çoğu, devleti ele geçirmiş olan büyük sermaye sınıfına girebilmek amacıyla, dini inançlarını istismar ederek halktan para toplamak, bu sayede yeni bir sınıf oluşturmak ve yönetime ortak olmak ve fırsat bulursa iktidarı ele geçirmek için çabalıyor.

Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet Türkiye’sinde, dönem dönem devleti tamamen ele geçirmeye kalkışan tarikat ve cemaatler, sonunda tasfiye edilmiştir.

Buna rağmen tasfiye edilen tarikatların yerini hemen başka tarikat ve cemaatler almıştır.

Örneklerle devam edeceğim.

Kaynak – https://www.yenicaggazetesi.com.tr/tarih-boyunca-tarikat-ve-cemaatler-2-865076h.htm

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.